9 Haziran 2014 Pazartesi

Nasıl kitleler köleleştirilir?


Ön Bilgi:
 Demokrasi daha önce hiçbir yönetim sisteminin; ne krallıkların, ne feodalitenin, ne derebeyliklerinin, ne monarşilerin hiçbirinin başaramadığı kadar gücü ve kontrolü elitlerin, seçilmiş sınıfların ya da ailelerin eline vermiştir. Bugün dünya nüfusunun sadece 1%’i dünya kaynaklarının 40%’ına sahiptir. Dünya nüfusunun 50% sinin günlük geliri 2 dolar ve altındadır. Biraz daha bu rakamları vurgulamak gerekirse 7 milyar nüfuslu dünyada 140 milyon kişi geriye kalan 6 milyar 860 milyon kişinin sahip olduğu toplam servete sahiptir.

Halkın seçtiğini sandığı kişiler hep bu elit zümreye hizmet etmektedir. Özelleştirmeler, yeni pazarlar, globalleşme gibi terimler aynı patronlara dünya zenginliklerinden daha fazla pay vermekten başka bir şeye yaramamaktadır.

Aşağıda 90lı yıllarda yayınlandığında toplatılmak istenen Emre Yılmaz’ın bir başyapıt olan eseri “Genç Bir İşadamına” dan bir alıntı yer almaktadır. Sistemi çok güzel özetlemektedir.



<<< 
ZARURET
Genç işadamı; senin mevcudiyetinin temelinde serbest pazarlar, parlamenter demokrasi, liberalizm falan yatmıyor. Bunlar senin binanın şatafatlı ikinci ve üçüncü katlarıdır. Sen varoluşunu çok daha sağlam bir temel üzerine inşa ettin – zaruret.

Liberal demokrasi, insan hakları, düşünce özgürlüğü olmasa da dünyada senin varlığını gerekli kılan bir şeyler var genç adam. Evet, düşünce özgürlüğü olmasa satışlar düşer,-doğru- insan hakları, fırsat eşitliği, sendikacılık, sosyal devlet kavramları tedavülden kaldırılsa kârlar azalır ama burada “düşer” ve “azalır” gibi kelimelerle anlatılan, göreceli bir “eksilme”den başka bir şey değil.
Peki her şey eksildikten sonra geriye kalan ne?
Bütün insanlığı “akıllıca üret – aptalca tüket” dolduruşu ile bağladığın zaruret zincirleri olmasın?
*
“Fütursuzca, çılgınca harcayın; tüketin; her şey sizler için” masalıyla müşterilerini “aman, deli gibi harcayan bu aptallara mal yetiştirelim; verimli olalım” masalıyla işçilerini ve en sonunda da bütün bu çarkı döndüren teknolojiyi üretmek için bilim adamlarını, kendi kurduğun ucube dünyana bir güzel kapattın ve dışarıda birkaç aylak ve serseriden başka kimseyi bırakmadın. Üstelik müthiş bir şey daha keşfettin. Teknoloji –verimli üretim-verimsiz tüketim-tekrar teknoloji kısır döngüsü her turladığında birkaç yüz milyon insan yani yeni müşteri ve işçi daha devşiriyor. En verimli şekilde ancak senin güdümünde yönetilen bu düzenin bağları, çarkın her bir turunda biraz daha dolaşıp dolanıyor. Prangalar daha bir kalınlaşıyor.
***
-“İhtiyacı olsun olması herkes herşeyi tüketebilmeli...”
-“Önce tüketimde demokratikleşmeliyiz. Herkese yazlık ev, ikinci bir televizyon ve bulaşık makinesi...”
-“Az gelişmiş ülkeler, aç pazarlar... Onları da medeni bir şekilde sisteme sokmalıyız. Kısır döngüler hele bir dönmeye başlasın elli seneye kalmazlar, onlar bize renkli televizyon biz de onlara “iletişim” ağları satarız.”
-“Verimlilik yeni ilahımızdır. Kaynaklarımız kıt, talep ise devamlı artıyor. Artsın. Arayı kapatacak olan verimliliktir. Teknoloji sağ olsun. Aman üniversitelere para pompalamaya devam edelim.”
-“Hayat, müşterilerimize ve işçilerimize anlamsız ve boş mu geliyor? Hemen yeni yeni ihtiyaçlar, hobiler, sporlar, rengârenk oyuncaklar, modalar ve türlü türlü yeni tüketilebilecek şeyler icad edelim. Boşluğu her gördüğümüz yerde tıkayalım.”
***
-“İnsanların keyif alarak, ailece, güle oynaya yaptıkları ne varsa ellerinden alın ve yerine bir makine satın. Nehirde çamaşır yıkamak mı? Derhal onlara merdaneli-mekanik bir çamaşır makinesi satalım. Böylelikle boşalan zamanlarını da bir yerlerde daha çok çalışarak değerlendirsinler. Bu sayede mekanik çamaşır makinelerini verip yerine elektroniğini alabilirler.”

İnsanları bu kısır döngüye bir kere ittiniz mi isteseniz de çıkartamazsınız. Çamaşır tahtasını bırakıp merdaneli bir makineye geçen o masum aileyi yirmi sene sonra büyük bir şehrin kasvetli bir işçi mahallesinde sabah yedi akşam yedi çalışarak başka başka hırdavatların parasını ödemek için çabalarken buluruz.

-“Nehirde konu komşu çoluk çocuk çamaşır yıkarken ki neşelerini, kahkahalarını mı kaybetmişler? Hemen onlara bir renkli televizyon satalım. Biraz daha çok çalışmaları gerekecek ama artık nasıl olsa taksit sistemimiz var.”
“Laissez faire, laissez passer!”
“Bırakınız yapsınlar! Bırakınız geçsinler!”
Boş bir aygıtın sağlayacağı boş bir konfor için boşuboşuna çalışarak boş bir ömrü tüketsinler.
***
“Artık herşeyleri mi var?
Olmaz öyle şey.
Demokrasilerde dolduruşun ve satışın sonu gelmez. Egzotik yerlere pahalı uçak biletleri pazarlayalım. Onlara nehirde çamaşır yıkadıkları günleri hatırlatacak “muhteşem kır evleri” satalım.”
***
Tüketicilerin gerçekten tükettikleri kendi yaşamları ve kısacık zamanlarıdır –ihtiyaçları sandıkları hırdavatlar ve hizmetler değil.
....
>>> 

Demokrasi ve sistemle ilgili başka alıntılar:

<<< 

Demokrasi – görünüşte halk tarafından, halk için, halkın hükümeti – gizlenmiş bir oligarşidir. Küçük, elit bir grup kendi çıkarlarını bu şekilde yönetir ve insanları kukla yerine koymak, yanlış ve eksik bilgi üretmek, kendi sömürülerini gizlemek için şirketlerin güçlerini kullanmak gibi yöntemler kullanırlar. İnsanları düşünmeyen, kolayca kontrol edilebilen, karşı gelmekten yoksun, sorumluluk üstlenmeyen bir halde adeta bir koyun ya da inek sürüsü gibi tutmak onların avantajınadır.

Demokrasi, pratikte, seçkinler tarafından seçkinler için kurulan halkın hükümetidir. Eski Dünya Düzeni’nin en muzzam kontrol enstrumanıdır. “Özgürlük ve demokrasi” ile ilgili acımasız propogandalar ile beyinleri yıkanmış, çöp yiyecekler, çöp eğlenceler ve çöp kültür ile kandırılmış ve kıvrak zekalı ve eleştirel olmalarını sağlayacak bir eğitimden yoksun bırakılmış insanlar yalanları nasıl algılayabileceklerini bilmezler.
...

Zenginler, demokrasinin gelmesinden sonra hala nasıl dünyanın kontrolünde kalabildi? Basit. Politik süreçlerin dışında çok güçlü bir şey yaratarak ve buna insanların gerçek yüzünü algılayamayacağı nötr bir isim vererek. Dahiane icatlarının adı şuydu: PAZAR.

Zenginlerin sadakati hükümetlere değil sadece birbirlerinedir. “Fiyatın doğru olduğu” her yere gideceklerdir. Eğer kârlarını artıracaksa fabrikalarını ve verdikleri işleri Amerika’dan Çin’e taşımakta tereddüt etmezler. Sadakatlari yoktur. Ne Amerika ne de Amerikanlar umurlarındadır. Bütün dünya zengin adamın sahnesidir.

Zenginler kendilerini dünyanın efendileri ve kanun koyucuları olarak gören global bir süper sınıftır. Yeryürüzündeki tüm hükümetlere komuta edebilmek için “Pazar”ı kullanmayı amaçlarlar. Yakında tüm güce sahip olacaklardır (hala olmadılarsa) ve bunların hiçbirisi ne insanlar tarafından seçilmiştir ne de insanlara hesap verirler. Hiçbir hükümetin bunlara karşı gelecek gücü ya da cesareti yoktur. Amerikan hükümeti finansal kurumları affettiğinde ve vergi ödeyen vatandaşların yükünü misliyle arttırdığında, insanlara danışılmış mıydı? Yoksa danışılanlar bir masanın etrafında oturan ve Pazar için en iyisinin ne olacağına karar veren elitler miydi? “Temsilsiz vergilendirmeye hayır” a ne olmuştu? Emin olabilirsiniz ki kayda değer her meselede asla halka danışılmaz, ama vergiyi hep ödemek zorunda olan da halktır.

Globalleşme, Eski Dünya Düzeni’nin dünyanın diktatörleri haline gelmek için kullandıkları araçtır: Asla seçimle gönderilemeyecek olan süper zengin elitler. Babadan oğula geçen bir kast sistemi ile bu diktatörlüğü devam ettirmektedirler.

Ne kadar zeki olduklarını anlayabildiniz mi? Politikacılar, iş dünyası ve pazarlara karşı destekçi olduklarından bahsettiklerinde aslında zenginlere çalışacaklarını ifade etmiş olurlar.
Zengin sınıf = İş dünyası = Pazar

Eğer politikacılar zenginlere yardım etmek için halkın aleyhine çalıştıklarını söyleselerdi bu bir devrim olurdu.  Asla böyle birşey söylemezler. Zeginler hep soyut kelimeler ile anılırlar ki kimse onlar olduklarını anlamasın. Ortalama bir insan için “Pazar” uzay boşluğunda yüzen bir şeydir. Bunu diğerlerine ne kadar zarar verdiklerini düşünmeden kârlarını maksimize etmek için yapan zengin insanlarla ilişkilendirmezler.
....
>>> 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder