Bu deney insan zekası ile ilgili olarak gizli bir karmaşıklığı ortaya çıkarır çünkü işin doğrusu bizim iki aklımız vardır ya da iki biçimde ortaya çıkan bir aklımız. Gerçek aklımız r=0 alanında yer alır ki bu uzay ve zamanın dışındadır ve bu zeka bize daha çok rüyalarımızda belirir. “Bilinçli zeka”mız dediğimizde ise boyutsal bir dönüştürücüden süzülen r=0 zekasından bahsediyoruzdur, böylelikle r>0 alanında kullanıma uygun hale gelen bir zekadan. r>0 alanındaki düşüncelerimize bir uzay ve zaman kavrayışı koymak zorundayızdır, fiziksel dünyada yerelleştirilmelidir düşüncelerimiz: r=0 düşünceleri r>0 şekline dönüştürülmelidir.
Bu bilgiler ışığında Libet’in
deneyini şu şekilde açıklayabiliriz:
Beyin ilk dokunma hissini ya da
dürtüsünü kaydeder. Bu eş zamanlı olarak r=0 alanındaki zeka tarafından da
algılanır. Bu zeka düğmeye basmaya karar verir ve uygun kaslara hareket
sinyallerini gönderir. Bununla beraber bu karar r>0 alanındaki bilinçli
düşünceye de dönüştürülmelidir. Tıpkı dijital TV sinyalleri işlenirken ortaya
çıkan gecikme gibi bu dönüştürme işleminde bir gecikme olur. Beyin, r=0
zekasının sinyallerini dönüştüren yazılım gibidir. Yani, r=0 zekamız eşzamanlı bir karar almasına
rağmen bu karara uzay-zamanlı r>0 içeriği eklenene kadar bu karardan bilinçli
olarak haberdar olamayız.
Sonuç olarak bir kez daha r>=0
paradigması bilimsel paradigma için tamamen karmaşa haline gelebilecek bir
konuya düzgün bir açıklama getirebilmiştir.
Not: r>=0 paradigması ile ilgili bilgi sahibi olmak isteyenler buraya tıklayarak bilgi edinebilir.