29 Temmuz 2014 Salı

Muhtelif Mevzular: Hiçlik, Bir Rüyada mıyız, Tanrı...

Hiçlik
Hiçlik, hiçbir şeyin var olmadığı, hiç bir olayın gerçekleşemediği hiçlik, enerjinin sıfır noktasıdır. Algılanabilen en basit durumdur aslında hiçlik. Hiçlik, hiçbir şeye ihtiyaç duymaz. Onu yaratmak için hiçbir güce ihtiyaç yoktur. Enerji seviyesi sonsuza kadar sıfırdır. "Hiçlik"ten daha stabil hiçbir şey olamaz çünkü onun stabilitesini bozabilecek hiçbir şey yoktur. Path of least resistance - en düşük dirençli yol hiçlikte başlar ve hiçlikte biter. Eğer mantıksal olarak "hiçlik" mümkün olsaydı, kesinlikle hiçlik durumu gerçekleşirdi çünkü hiçlik mümkün olan en basit yoldur, hiçbir çaba gerektirmez, hiçbir şey gerektirmez neticede...

Leibniz'in Yeter Neden İlkesi (Principle of Sufficient Reason)ne göre kâinatta nedensiz, sebepsiz, açıklamasız hiçbir şey yoktur. Herşeyin neden o durumda olduğunu açıklayan mutlaka yeter bir nedeni vardır. 

Hiçlik değil de neden birşeylerin var olduğunu açıklayan çok basit bir yeter neden vardır:
-hiçlikten daha basit, daha stabil ve daha az iş gerektiren başka hiçbir şey yoktur. Ve eğer mükemmel hiçlik diye bir şey var ise hiçbir zaman "bir şey" var olamaz çünkü hiçlikten birşey nasıl ortaya çıkabilir? Neticede ortaya çıkabilecek hiçbir şey yoktur hiçlikte...

Özetle "hiçlik" diye bir durum hiç bir zaman olmamıştır. Eğer "hiçlik" mümkün olmuş olsaydı yukarıdaki açıklamala ışığında şu an kâinat dediğimiz şey olmazdı. 

Senin "hiç" diye tarif edeceğin yerde büyük ihtimalle "hava" vardır, yani oksijen, azot ve diğer nadir gaz atomları. Uzay hiçliktir dersen, karanlık madde ve karanlık enerji vardır. 

Başka konularda ifade ettiğim iki prensibi özetleyeyim:
1. Her yerde olanın "olmamayı" algılama ihtimali yoktur, çünkü "olmak" olgusunu algılayabilmesi için "olmamayı" algılaması gerekir ki her yerde olduğu için "olmamayı" bilemez.

2. "Yukarıdaki neyse aşağıdaki de odur". Bizim insanlık olarak "hiçlik"i algılayamamızın sebebi de en baştan beri var olanın, her yerde olanın "olmamayı" algılayamamasındandır...


Bir Rüyada mıyız?
"Matrix filminde Morpheus'un bir sözü vardır Neo'ya: Gerçek nedir? Gerçeği nasıl tanımlarsın? Eğer gerçek hissettiklerin ise, tadabildiklerin, koklayıp görebildiklerin ise o zaman gerçek sadece beynin tarafından yorumlanan elektrik sinyalleridir."

İşin aslı odur ki "yorumlanmış" bir dünyada yaşamaktayız, kendi mental eserimiz olan bir dünyada. Gökyüzü mavi dediğimizde neyi kastederiz? Aslında gökyüzü mavi değildir. Etrafta dolaşan mavi renkli fotonlar yoktur. Gökyüzünün ne renk olduğunu bilmeyiz hatta bir rengi dahi olmayabilir. Bildiğimiz odur ki atmosfer tarafından belli frekanstaki fotonlar daha çok dağıtılır. Bu fotonlar da görme kabiliyeti olanlar tarafından "mavi" olarak yorumlanır. Bütün olay budur: bir yorum... Renk, yararlı bir araçtır ancak bir gerçeklik değil. Gerçeklik saklanmıştır. Belki kendi içinde evren tamamen şeffaftır. Varlığın tümü görünmez olabilir ve farklı frekansların değişik kademelerdeki titreşimlerinden ibaret olabilir. İnsanlık, dünyayı tamamen insan gözlüklerinden gören insanlık, insani bedenlerinden kaçmadıkça belki asla da gerçeği göremeyecektir."


Tanrı ?
Tanrı'nın kâianatın dışında olduğunu iddia eden dinler, Tanrı'nın "her yerde" olduğunu iddia edemezler. Şayet Tanrı k'ainatı yaratırken kâinatın dışında ise o zaman Tanrı en azından kâinatı yarattığı yerde değildir demektir. Bu da Tanrı'nın "heryerde" olduğu sıfatıyla çelişir. 

Ancak İbrahimi dinlerin iması hep Tanrı'nın bir yerlerden bizleri izlediğidir. Tanrı ol demiştir ve evren ortaya çıkmıştır. Tanrı da şimdi kıyamet gününün gelmesini beklemektedir. 13.72 milyar yıldır Tanrı hiçbirşey yapmadan beklemektedir bu görüşe göre. Kıyamet kopup da, hesaplar görüldükten sonra, ruhlar cennet ve cehenneme yollandıktan sonra da Tanrı sonsuza kadar beklemeye mi geçecektir?

Tanrı'nın "heryerde" ise yapmış olabileceği tek birşey vardır: o da kendini bölmesi, dönüştürmesi. Şu an kainatta gördüğün en lüzumsuz varlıktan, en muhteşem şeye kadar herşey Tanrı'nın aslında ta kendisidir. Varsa eğer ruhlarımız, zekamız, atomlarımız hepsi aslında Tanrı'nın başka bir forma dönüşüp parçalanmış halidir. Ve Tanrı bu durumda izliyor olmak yerine bizzat tüm varlığı birebir deneyimliyor demektir. Bir seri katili, bir ağaç olmayı, bir imparatoru ya da bir fahişeyi... Hepsini bizzat Tanrı da yaşıyor demektir çünkü bütün bunlar zaten kendisinin parçalarıdır...

Tanrı herşeyi deneyimleyerek en nihayetinde mutlak bilgiye ulaşacaktır, şeytan olmadan şeytanın ne olduğunu, melek olmadan meleğin ne olduğunu başka türlü algılayamaz. Mutlak bilgiye, herşeyin bilgisine ulaştığı an da, aranacak, yaşancak, deneyimlenecek başka bir bilgi kalmayacağı için yeniden kendini parçalayacaktır, ya da diğer bir deyişle intihar edecektir...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder